Çıra eken, yangın biçer
İzmir’deki yıkıcı yangından sonra Doğa Derneği başka felaketlerin olmasını önlemek adına önerilerde bulunuyor.
İzmir’deki yıkıcı yangından sonra Doğa Derneği başka felaketlerin olmasını önlemek adına önerilerde bulunuyor.
İzmir’in güneyinde yer alan Kızıldağ Önemli Doğa Alanı’ndaki yangın felaketi, hepimizi derinden üzmüştür. Bu felaket, hem ormanda yaşayan sayısız canlının yok olmasına sebep olmuş, hem de İzmir’in akciğerlerinin yanması ile sonuçlanmıştır. Bu yangın sonrasında artık yapılması gereken tek şey, bu bölgenin yeniden doğaya kazandırılmasıdır. Ancak bu çalışmalar sırasında, önceki yıllarda yapılan hataların tekrar edilmemesi gerekmektedir.
Bu nedenle orman restorasyonu çalışmaları yapılırken aşağıdaki hususların dikkate alınmasını talep ediyoruz:
1- Ormanın restorasyonu sırasında ekosistemin bütünlüğünü destekleyecek şekilde Ekosistem Tabanlı Fonksiyonel Orman Amanejman Planlaması prensibiyle konuya yaklaşılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda yalnızca kızılçam gibi çıralı, kolay yanan ağaç türleri yerine, Ege’nin doğal orman bitki örtüsünün diğer parçaları olan meşe, menengiç gibi ağaç türlerinin gelişimine izin vermek gerekmektedir. Bu ağaç türleri yangına daha dirençli türler olmanın yanında, barındırdıkları biyolojik çeşitlilik ve toprağı geliştirme özellikleriyle kızılçama göre çok daha zengin bir orman dokusunun oluşmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla orman restore edilirken, yalnızca kızılçam değil; uygun yerlerde meşe, menengiç gibi ağaç türlerinin kullanılması gerekmektedir. Ege’nin doğal ormanlarının neye benzediği, nasıl bir görüntüsü olduğu bugün İzmir Menderes’teki Notion Antik Kenti’ne bakılarak görülebilir. Aslında yapılması gereken buradaki doğal orman dokusunun tüm Kızıldağ’a yaygınlaştırılmasıdır.
2- Ağaçlandırma çalışmaları yapılırken, dozer ve kepçelerle toprağın tesviye edilerek teraslama yapılması çoğu zaman sakıncalı sonuçlar doğurmaktadır. Bu yöntem, Ege Bölgesi gibi organik materyallerinin toprak dokusunda son derece ince bir katmana sahip olduğu bölgelere ciddi zararlar verebilmektedir. Dozer ve kepçeler, gezdikleri yerlerde ve terasladıkları noktalarda zaten ince olan organik toprak dokusunun kayaların ve minerallerin altında kalmasına; ağaçların ve bitkilerin gelişmesi için önemli olan organik materyallerin ortadan kaybolmasına neden olmaktadır. Bu nedenle ağır teraslama çalışmaları yapılmadan bu hususa dikkat edilmesi gerekmektedir.
3- Doğal ormanların yanmasını engellemek ve aynı zamanda bundan sonra böyle felaketlerin gerçekleşme ihtimalini ortadan kaldırmak için ormanlarımızda kara keçi gibi yerli keçi ırklarının otlayabilmesi gerekmektedir. Sanılanın aksine keçilerin çok yıllık orman ağaçlarıyla beslenme oranı %30’un altındadır. Besinlerinin büyük çoğunluğu ise orman tabanındaki tutuşabilirliği yüksek otsu bitkiler ve çalılar olan keçiler, bu özelliğiyle orman tabanındaki tutuşabilir alan oranını ciddi oranında azaltmaktadır. Keçilerin ve diğer otoburların olmadığı bir orman dokusunun altında kuru otlar ve çam pürüleri daha hızlı bir şekilde çoğalmakta ve bir yangın olduğunda bu otlar ve kurumuş çam yaprakları, yangının çok daha hızlı yayılmasına sebep olmaktadır. Doğal koşullar altında Ege ormanları, içinde sadece kızılçam değil aynı zamanda meşelerin, menengiçlerin ve çok farklı türde ağaçların bulunduğu ve altında keçilerin, diğer otoburların otladığı bir orman dokusudur. Bu sistem bozulduğunda, aslında ormanlarımız da yangına karşı savunmasız hale gelmektedir. Bir anlamda ormanın yangına karşı kendini sauınabileceği tüm doğal kalkanlar elinden alınmaktadır. Bu nedenle ormanlarımızda hayvancılığın da yapılabileceği ve doğal otoburların yeniden yaygınlaştığı bir yönetim şekli esas alınmalıdır.
Bugünkü yangınların bu kadar geniş alanlara yayılması ve tahrip etmesinin sebebi, yalnızca bir doğa felaketi değil, aynı zamanda elli yılı aşkın bir süredir sürdürülen orman politikasının bir sonucudur. Bu politika nedeniyle, Ege’de yalnızca kızılçam ağaçlarından oluşan monokültür ormanlar doğal yayılışına göre çok daha geniş bir alan kaplamaktadır. Bir nevi Ege’nin dağlarına çıra ekilmekte ve günün sonunda da yangın biçilmektedir. Yaşanan bu son derece büyük ve İzmir’in akciğerlerini elinden alan felaket, bütün bu hataların gözden geçirilmesi, Ege ve Akdeniz iklimindeki ağaçlandırma ve orman politikasının bir daha değerlendirilmesi gerektiğini açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır. İzmir’de yaşanan bu felaketin ardından gerçekleştirilecek olan orman restorasyonu çalışmaları; yalnızca kızılçam, yani yangında oldukça kolay yanabilen bir ağaç örtüsünün değil, birçok ağaç türünün ve otobur hayvvanların da bulunduğu Ege karışık ormanlarının oluşmasıyla sonuçlanmalı ve benzeri felaketlerin yeniden oluşması engellenmelidir.